...Bazı sabahlar uyandığında devasa bulut kütlelerinin geriye çekildiğini ve ortaya en parlak haliyle tertemiz bir gökyüzü çıktığını görürdü. Kaygan ayakkabılarını homurdanmadan giyer ve ıslak patikada, nasıl olup da bu duruma geldiğini merak ederek, en canlı adımlarıyla serbest koşuya çıkardı. Bu, diye düşünürdü, işte bu, muhteşem. Bütün renkler, bütün yaşam, sadece ince bir su tabakasıyla örtülmüş olurdu. Kuşlar cıvıldar, mö inekler möö'ler ve Quenton Cassidy, kafasında plan namına sadece belirsizlik olan bu adam, koşunun orta yerinde kahkahalarla gülmeye başlardı.....
...Yanından geçen biri onu transta zannedebilirdi, oysa karanlığın içinde arkasında kalan fondaki tek bir detayı bile kaçırmazdı. Kışın açan çiçeklerin kokuları, yapraklarını dökmüş çıplak meşenin küstahlığı, İspanyol yosunlarının nemli biber aroması. Akşamın bu erken saatlerinde televizyonlardan yükselen saçmalıklar, akşam yemeği sesleri, çocukların gürültü patırtısı. Bir meteora benziyordu, titreşen ışıklarıyla kozmosu yararak geçen, hızından dolayı sadece silüeti görünen bir meteor. Gece, koşucunun duygularını daha da keskinleştirirdi. Yalnızlığını daha dokunaklı kılardı. Bu ıssız devinim eyleminde, hızlı olan temposunun daha hızlı görünmesini sağlar, bastırılmış bir heyecanla bir tür aciliyet duygusu yaratırdı......
...Koşu pistinde her şey siyah ve beyazdır. İnsanların çoğu bu tip baskıyı kaldıramaz. Ego somut kanıtlarla yüzyüze geldiğinde geri adım atar. Her birimiz, referanslarımızı küçük birer kimlik gibi gittiğimiz her yere yanımızda götürürüz. İşte bu yüzden sayılar bizim için çok önemlidir, bu yüzden sürekli sayılarla konuşuruz. Mesela ben dört-nokta-sıfır-üç'üm. Bu sayılar pekala da plaka gibi alnıma kazınabilir. Buradaki beyefendi, belki onunla tanışmak istersin, 27:42'dir, 13:21 olarak da tanınır....
Runner's World ''Koşuculuğa dair yazılmış en iyi roman'', Sports Illustrated, Kenny Moore ''Bir koşucunun dünyasının en iyi tasviri...'' diye yorumladıkları John L. Parker'ın Koşucu adlı romanından kısa parçalar okudunuz. Bu kısacık metinlerde dahi kendinizden, yaşadıklarınızdan, duygularınızdan parçalar buldunuz degil mi? Romanı okudukça, çok kere kendimi geçmiş antrenmanlarda, yarışlarda, dost muhabbetlerinde hayal eder buldum. Bu roman beni, sizi, düzenli koşan herkesi anlatıyor. Hissedipte sözlü ya da yazılı dile getiremediğiniz birçok duyguya tercüman oluyor, hah tam da böyle oluyor, oldu dedirtiyor okurken.
Özgün adı ''Once A Runner'' olan roman, John Perker tarafından ''geçilen büyük sınavlar ve koşulan binlerce mile'' adanmış, Gülden Özbilen tarafından Ocak 2012'de dilimize çevrilmiştir. Tek kelimeyle ''kaçırılmamalı''.