30 Eylül 2011 Cuma

27 Eylul 2011, 38. BMW Berlin Maratonu

Maraton Oncesi

Dunyadaki 5 major maraton parkurundan biri Berlin. Oyle populerki aylar onceden kayit yaptirmak gerekiyor yoksa 40.000 kisilik kontenjanda yer bulunamiyor.

En ciddi kosu programini yine bu maraton icin yaptim. 16 haftalik programda 1100K kostum, uzunlar, intervaller, kroslar seklinde cesitlendirerek. Butun bu calisma bir onceki maraton derecemi 4 dakika daha iyilestirmek icindi. Akillica is mi 3 saat 44 dakika icinde 4-5 dakikayi silmek icin bu kadar hazirlik? Kosan insanin kanina, aklina, ruhuna girince, kendi rekorunu kirmak icin evet, cevabim evet, hayli akillica. 

Seyahat planini birlikte yaptigimiz Haluk Akalin ile persembe gecesinden ucaga binip, gecenin koru Berlin'e indik. Hedefimi sordu pasaport kontrolundeki polis. 4 saatin alti oldugu icin sorunsuz alindim iceri, yoksa bin ucaga geri. Saka tabi...

O saatte metro yok, calisan otobus soforu de ne tesaduf ki Turk. Sagolsun bizi sehre goturdu ve otel yolunu tarif etti. Gece yarisi sarhoslar sokalarda ve bir de yarim yamalak oryantiring tecrubeleriyle oteli bulmaya calisan iki maratoncu. Bereket sehir haritasi daha guncel, sokak isimleri haritadaki gibi de aranan sey bulunabiliyor. Oryantiring hedefinin etrafinda donen iki acemi gibi degiliz sokaklarda. Her taraf Turkish dukkanlar. O saatte donerci acik, calisanlar Turk. Istanbul'un bir ucun gelmis olmayalim. Oteli buluyoruz, daha onceden de biliyorduk ki sahibi Turk.

Kisa uyku sonrasi civardaki parkda sabah jog'u, otelde kahvalti ve cok merak ettigim maraton fuarina gidiyorum. Metro istasyonunda inip, biraz icerde kalan Tempelhof havaalanini kalabaligi takip ederek elimle koymus gibi buluyorum. Kapi acilis 12.00 ama cok daha onceden gidip bayagi bir kalabalik olusmus zaten. Hepsi fit, zimba gibi dunyanin her yanindan gelen insanlar, kipir kipir beklesiyor. Vakit gelince acele etmeden sirayla iceri giriliyor, belli duzen icinde fuar alanina aliniyoruz.



Icerisi rengarenk, buyuk kucuk spor magazalari, eski yeni urunler. En ucda gogus numarasi dagitimi. 40.000 kisiye kosu paketi verilecek burda 3 gun icinde. Herhangi bir karmasa uzun kuyruklar yok. Cantasini alan, cipini okutup magazalar alaninda kalabaliga karisiyor. Ayakkabilar, tekstil urunler, aksesuarlar, sponsorlar. Etiketler euro ve fiyatlar saglam TL'ye cevirince. Elime aldigimi birakiyorum, sadece event urunleri aliyorum adidas'dan. Adidas peynir ekmek gibi satiyor uzerinde BMW Berlin Marathon yazan urunleri. Cogunlukla kuzey avrupalilar alisverisde, cunku onlarin ulkelerine gore bu fiyatlar cok daha makul.


Maraton Fuari
Ertesi gun, gunesli bir cumartesi sabahi Breakfast Run icin metrodayiz. Istanbul Masterlerinden arkadaslarla bulusuyoruz orda. Her kosunun mudavimi Fedai Kurtul, o gun orda tanistigimiz Mehmet Ozpagda ve Yuksel Kasitoglu. Turk bayraklari var onlarda, resim cekiyoruz bolca kosarken. Cok keyifli, tebessum yuzlerde, herkes mutlu. 6K'lik kosu Berlin Olimpiyat stadinda son buluyor. Stad disindan tunele, karanlik tunelden 80.000 kisilik stada girmek, tribunler bos bile olsa heyecanladiriyor beni. Girisde genc yasli karisik bir gurup tempolu muzik yapiyor. Stadda yankilaniyor davul vuruslari. Ayni giyinmis Koreliler, Hollandalilar, Danimarkalilar ciddi goze batiyor. Biz bes tane Turk cok ciliziz. Stadin hemen disinda sebil kahvaltiliklar, sadece kahve almak zor, bir curcuna onunde, bir sure sonra kahveyi tuketiyor guruh. Meyve, biskuvi, diger icecekler bol ama.

Cumartesi sabahi Breakfast Run


Berlin Olimpiyat Stadyumu
Sonrasinda cok yorulmadan Berlin turu, biraz alisveris derken ogleden sonraki inline skating maratonunu izlemek uzere Brandenburg kapisi girisine gittik Haluk'la. 15:30'daki start'dan 1 saat 5 dakika sonra skaterlar gelip ok gibi gecmeye basladi onumuzden. Izlemek muthis keyifliydi, ki o hizda skating cok daha keyifli olsa gerek. Imrendim birden. Her yasdan yuzlerce skater birbirinin ruzgar kanalina girerek gruplar halinde gelip gecmeye basladi. Bitmek bilmediler, 12000 sporcu. Inanilmaz. Bir sure sonra Yavuz Abadan ile bulusup orada gorduklerimiz, yarin icin planlari konusup otele dinlenmeye cekildik.



Skater treni




Maraton 42195m

Maraton sabahi ikimizde alarm saatinden erken uyanip, dus sonrasi kahvaltiya indik. Klasik kosu sabahi kahvaltisi, kahve ile. Danimarkalilar ile tanisiyoruz. Berlin onlarin ulusal maratonuymus. Her sene en fazla katilim ordan olurmus, ortalama 5000 kisi. E be pardon. Sonra odada hazirliklar, vucudu vazelinleme, bantlama, canta hazirligi filan.

Sokaga atiyoruz kendimizi hava serin ama bulutsuz acik. Gecen sene kosu boyunca yagmuru omsutu ama bu sefer sicak olabilir. Sabahlayan gencler bize destek veriyor ellerinde icki siselerini havaya kaldirarak ya da dalga geciyorlarda biz anlamiyoruz. Metroya binince maratoncular kucakliyor. Rengarenk pabuclar, kiyafetler, hepsi ince uzun kadin ve erkekler. Hauptbahnof'da inip kalabaligi takip  ederek maraton alanina girisi zorlanmadan buluyoruz. Tel citlerle cevrili alana sadece kosucular aliniyor. Tiergarten icindeyiz. Tabelalari takip etmek lazim esya teslim yerini bulmak icin. Her 300 kisi icin bir hucre. Her hucrede 2-3 kisi yardimci oluyor. Sorun yok, duzenli hersey. Esya teslimi sonrasi isinmaya geciyoruz ara sira agac diplerine su dokuyoruz. Ayip degil buralarda bu tip seyler.

Isinma sonrasi Haluk'la ayriliyoruz, o kendi ben kendi start bloguma. 3:20-3:30 blogu arasinda basliyorum. Tecrubeli arkadaslar onde basla kalabaliga kalma demisti, o yuzden kendimden hizli blokda basliyorum. Siraya girince, kaldirama cikip ayaklarimin uzerine yukselip etrafa bakiyorum, binlerde insan var onde, arkada daha da cok. Sabirsiz bekliyoruz. Muzik yayini ve anlasilmayan anonslar var.

Saat 9.00 olunca binlerce balon gokyuzune dagiliyor start verilmesiyle beraber, arkamizda Brandenburg kapisi onumuzde Sieges-Saule aniti yavas yavas kimildaniyoruz one dogru. Yaklasik 5 dakika sonra start kapisina ulasip hafif hafif kosu adimlari atmaya basliyoruz artik. Renk cumbusu icinde 8 seritlik yola dagilmis durumdayiz.

2011 Berlin Maraton Parkuru
Sieges-Saule anitinin etrafindan sagli sollu ikiye ayrilip tekrar birlesiyoruz. Barajdan bosalan, yataginda akan su gibi ilerliyoruz. Ilk donus keskin saga, cadde daralinca yavaslaniyor istemeden. Kaldirimlara dagiliyor tempo bozmak istemeyenler. On ve arkami kontrol etmen lazim, heleki ondekini gecmek icin capraz gitmen gerekiyorsa. Her daim ensede birisi var. Hos degil bu his. Ilk kosulan Antalya maratonunun aksine her kilometrede tabela var, yine GPS'siz saatle kosuyorum ama 4:50-55 pace'le kostugumu mesafelerden kolaylikla cikariyorum. Hizli ama zorlanmadan gidiyorum, yormuyor bu pace beni simdilik.

Birazdan ilk enerji jelimi alicam. Kolumda, fuarda Asics'den aldigim her 5K'yi gecis suresini gosteren bant var. Su istasyonlarini isaretlemistim ustune, hata yapmak istemiyorum. Jel'ler belimdeki bantda sarjor gibi dizili, ne olur ne olmaz 7 tane. Her yarim saat bir tane alayim diye yukluyum. Jel'i aliyorum, biraz uzakda su istasyonu. Arkadaslar yine uyarmisti ki, su istasyonlari zaten cok uzun onden girmeye gerek yok, sona dogru git, daha az karmasa yasarsin. Cok haklilarmis, istasyonlar karinca yuvasinin agzi gibi. Capraz giren, cikan, duran, kosan, itisen kakisan. Kime ne diyeceksin o anda. En uygun kanali bul suyu al ve uzaklas ordan. Kazasiz atlatiyorum bu gecisi. Bundan sonra daha dikkatli olmaliyim ama her su istasyonu ayni karmasa.

Yol boyu Berlin'liler dizilmis alkisliyor, muzik gruplari siklikla. Eglenceli geciyor. Yanima biri geliyor, sanirim 2.10 var boyu. Elleri omuz hizamda tren tekerleklerini donduren parcalar gibi. O bir adim atiyor ben uc, herkese tepeden bakiyor. Finish'i goruyor musun diye soruyorum. Gulerek, evet biraz ilerde diyor. Oh iyi az kalmis. Hala 10K demedik oysaki.

Cok iyi gidiyor cok, ikinci jel'ide aliyorum, biraz mucadeleli olsada suyu da aliyorum. Sular bardaklarla dagitiliyor, kosarken icmek zor oluyor ama israfida onluyor. Her istasyon sonrasinda 100-200m bu bardaklar uzerinde kosuluyor, islak yol ve bardaklar ciddi kayip dusme riski olusturuyor. Baska seylerde var istasyonlarda ama bana pek gelmiyor yemek icmek kosu sirasinda. Hepsi bol bol. Istasyon gorevlileri tecrubeli isi biliyor.



Az gidip uz gidip 21.1K'yi yolun yarisini goruyorum 1:44 ile. Hicbir yari maratonu bu hizda kosmamistim. Isler yolunda ama maratonda 42.2K, boyle gidecek mi bakalim!!!

Yari maraton sonrasi pace'im dusmeye basliyor, tutamiyorum artik 5:00 civarini. Nefes yerinde ama bacaklar alarm vermeye baliyor, kaslar gerginlesiyor sanki. Havada isinmaya basladi, gunes yukseldikce artik ustumuzede vurmaya basladi. Itfaiye fiskiyelerinin altindan gecip serinlemeye calisiyorum. Jelleri duzenli aliyorum ama hicbiri pace'in dusmesine fayda etmiyor. Oysaki guzel hazirlanmistim, iyi beslenip dinlenmistim, e jelleride aldim. Neden tukeniyordum giderek.

30K'ya yaklasirken arkamdan ayak seslerinden buyuk bir grubun geldigini duyumsuyorum ama birseye de yoramiyorum, heralde Danimarkalilar ya da Japonlar geliyor. Geriye donup bakarak ritmimide bozamam. Birazdan sol omzumda sari balonlarla kosan iki kisi gorunuyor ve ayni tempo ile yavas yavas daha gorunur hale geliyor. 3:30 yaziyor balonlarda. Pace'lar bunlar ve arkalarinda sadik takipcileri. Duzenli ordu gibi takipteler kumandanlarini, gelip geciyor hepsi bir bir. Takilsam sunlara, takilabilir miyim? ha gayret, ha gayret oglum. Sen gidersin de bacaklar gitmiyor. Pekala siz daha hizlisiniz, kabul ediyorum. Arkalarindan baka kaliyorum bacaklardaki gerilimle.



Gittikce pace dusuyor, artik her kilometreyi ha bitti ha bitecek diye saymaya basliyorum. 35 tamamdir, simdi 36. Saatimin lap dugmesine basip en azindan 5:30'un cok altina dusurmemeye calisiyorum pace'i. 37'ye girerken saatim 5:40 yaptin diyor, tutunamadik 5:30'a. Tekrar basdan basliyorum. Hadi bu Jel beni kurtarsin bu izdirapdan, su ic bolca. Zorluyorum kendimi, biraz sonra anliyorum ki jel ile cozulecek sorun degil bu. Baska bir sorun var belliki. Ilk yari kazandigim zamani yiyorum hizla. Olmuyor dusuyor pace. 5:45 5:50.... Parkur haritasindan hatirladigim kadariyla sonlara dogru sag sol yapip, sonrasinda duzlukde Brandenburg kapisi gorunmeli. Nerde kaldi? O duzluge bir ciksam gerisi gorunen koy.

Antalya bu kadar zor olmamisti, ki orda hava sartlari bugunki kadar sicak olmasada daha zordu, parkurda oyle. Demekki matematik mantigi calismiyor. Sag sol donusleri gectim artik, biraz daha serinleyeyim itfaiye fiskiyesi altinda..... Bir sola donus sonrasi goruyorum artik orda buyuk tarihi kapiyi, ustundeki 4 atli heykel bana yaklasiyor her adimda. Cok az kaldi acaba hedefe ulasabilecek miyim. 3:40 alti gorulebilecek mi? Bu pace'le cok zor, cunku az kaldi. Bari Antalya'nin gerisine dusmeyeyim.

Seyirci destegi super ama beni son km'de de hizlandiramiyor. Babasi, kocasi, arkadasi icin gelenler, pankartlari ile bekliyorlar. Bekledigi kosucu gelip gecerken, bir anlik destek icin saatlerdir ordalar. Onlarinda isi kolay degil. Kalabalik icinde sevdigi insana kendisini gostermek, destek mesajini iletmek icin ayakta durmak kosmak kadar zor olsa gerek.

Geciyorum kapinin altindan, dolu dolu insanlar soldaki tribunlerde. Hepsi bagiriyor, tempo vermek icin can caliyor, duduk otturuyor. Hadi diyorlar bir soluk al ve son adimlari at. Iki kolumu havaya acarak finishe giriyorum. Her ne kadar hedefe ulasamasamda huzurluyum. Her kosunun en guzel ani, finish'e gormek. Ikinci maraton birincisinden iyi bitti. 3:42:28 Durdugum an hissediyorum 42K'nin yukunu tum vucudumda, gozlerim doluyor bir sure, butun vucudum titriyor sanki, bacaklarim kalcamdan asagi tutmuyor, eklemler yok gibi. 





5K split times
Maraton Sonrasi
Sanki gozum karariyor. Oturacak yer yok, onum kalabalik bir kuyruk olusmus ama neden. Hemen yanimdaki kosucunun omuzundan tutup gozlerimi kapatiyorum bir an. Merakli bakisina karsin, tamam diyorum arkadasa sorun yok, kusura kalma. Kemerde hala jel var, birini emiyorum. Yavas yavas ilerliyoruz, meger madalya kuyrugu imis. Geciyorum o yogunlugu madalyami alarak. Ordek gibi yuruyorum sanki cantami almaya giderken, kaldrima cikmak bile merasimle oluyor. Birazdan Haluk'la bulusuyorum, ilk maratonunu basariyla bitirmis. Sicaklik iyiden yukselmis, gunes parliyor, aydinlik bir gokyusu. Cimlere atiyoruz kendimizi, sebilden Erdinger alkolsuz bira ile. Yiyecek icecek bol. Misafirperver bu organizasyon. 100 avro katilim ucretine degdi gibi.

Patrick Makau dunya rekoru kirmis. Haile sakatlanarak kosuyu tamamlayamamis maalesef ya da Makau'nun temposuna ayak uyduramadi. Tahmin etmistim, bu yuzden onu hayli hayli gecerim de demistim. Berlin oncesi denemelerinde de sakatlanarak birakmisti maraton denemelerini. Adini altin harflerle yazdi atletizme ama zaman herkes gibi onu da tarihe gomdu.

Sertifika alip, maraton madalyasina derecemi yazdirip otele gidiyoruz. Aksama parti var.
Gogus numarasi ve madalya
Maraton finishers partisine erkeklerde ve kadinlarda ilk uce giren atletler geliyor. Alkislar, isliklar arasinda cikiyorlar sahneye. Salondaki herkes onlarin ne buyuk insanlar oldugunu cok iyi biliyorlar ve uzun suren alkisla takdirlerini gosteriyorlar. Imza dagitiyorlar. Dunya rekortmeninin etrafi kalabalik, ona yanasamasamda birkac imza da ben alabiliyorum.
               Kadinlar ilk 3 imzali sertifikam, 
               1. Florence Kiplagat (KEN)
               2. Irina Mikitenko  (GER)
               3. Paula Radcliffe  (GBR)
Orada ogreniyorum ki, maratona 41.000 kisi katilmis, 57% yurt disindan, Berlin disindan katilan alman orani %30, kalan porsiyon ise Berlinliler. Muthis para kazaniyor ve egleniyor bu sehir her maratonda.
Dunya Rekoru ve erkek-kadin ilk 3



1 yorum:

  1. Sevgili Güngör, tekrar yaşamış gibi oldum ilk maratonumu.
    Tüm detayları yazmışsın. Belgesel gibi olmuş adeta. Çok güzel olmuş.
    Sonraki Berlin'de de umarım hedeflerimize ulaşırız.

    YanıtlaSil