12 Kasım 2012 Pazartesi

34. Avrasya Maratonu

Bu sene sponsorumuz Vodafone. Dunya capinda yaklasik 280 milyon abonesiyle, China Mobile'dan sonra 2. en buyuk GSM operatoru. Telekom sektoru calisani olarak Telsim gunlerinden biliyorum. Son 3-4 yilimi Vodafone kapsama agini gelistirmek icin Motorola ve Nokia-Siemens'de calisarak gecirdim. Butun bunlarin bana bu kosuda bir hayri var mi? Yok, ama yine de Vodafone'la dogrudan da boyle bir baglantim var. Bu capta bir sirketin sponsor oldugu organizasyonda da fark yaratmasini beklemek yanis olmaz. Ancak bir hafta oncesinden spor kanallarinda donen reklamlar disinda, ne organizasyonda, ne web sayfasinda, ne fuarda, ne de maratonda gecen yila gore bir degisiklik goremedim. Umuyorum ki seneye Vodafone'a yakisir farkliligi yaratacaklardir.

Gelelim bu maratonu digerlerinden cok daha farkli kilan ozelligine. Avrasya'da gecen 4 sene 15K kosmusken, Berlin Maratonundan 6 hafta sonraya denk geliyor olmasi sebebiyle, parkuru kosmak, yasamak amaciyla aylar oncesinden tam maratona kaydoldum. Bu arada Adim Adim'dan gelen Martin icin maraton kosar misin mailine, hic dusunmeden evet dedim. Martin kas hastaligi sebebiyle tekerlekli sandalyeye mahkum yasayan, annesi de bir maraton kosucusu olan bir Fransiz delikanlisi. Internette gorunce Adim Adim'in maratonlarda tekerlekli sandalye ittigini, o da gelmek istiyor.



Haber buraya ulasinca, Adim Adim Martin'i Avrasya Maratonunda itecek buyuk bir ekibi haftalar oncesinden kuruyor. Gunler ve antrenamanlar su gibi akip geciyor ve maraton fuarinda Cuma gunu tanisiliyor. Pazar gunu serin ama gunesli 11 Kasim sabahi, koprunun Asya ayaginda bulusuluyor.

Martin'in tekerlekli sandalye tam bu is icin tasarlanmis, onde kucuk ama genis, arkalarda ikili buyuk havali tekerlek. Hani dokunsan giden cinsten, freni zaten yok. En onemli konu bu, cunku herhangi bir noktada sandalyenin ariza vermesi butun emekleri, hayalleri bosa cikarabilir. Bir de havanin bir azizlik yapmamasi, biz yagmur camur ruzgar kosariz ama Martincik oturdugu yerde butun bunlara nasil dayanabilir. 

Itir Erhart
Yegane Guley 
Gozde Uysal 
Emin Bayraktar  
Suna Altan 
Patricia Unan 
Altan Deresoy 
Beril Basligil
Aylin Savaci Armador
Mehmet Adem Sengul
Can Ozguven
Magali Adam (Martin'in annesi)
Bendeniz

ve Martin, maraton hayaliyle hepimizi bir araya getiren, kurdugu hayalle onun arkasinda bizi kosu takimi yapan, duygulariyla kendi dunyasinda yasamak zorunda olan Fransiz delikanli.

Maraton ve 15K'ya start verilmeden, bizden 500m geride 8K kosucularina start verilince, Acibadem'den bize dogru baraj kapilari acilmiscasina bosalan bir kalabalik geliyor ve onune gelenleri supuruyor omuz darbeleriyle. Aralardan gecmeye calisanlar, rahat ve yavas baslamaya calisan diger maraton kosuculariyla karisinca bir hengame aldi gidiyor. Arkadan rahat baslayalim plani ilk saniye de suya dusuyor ve kalabaligin tam ortasinda kaliyoruz. Boylece start'i gecip kopruye cikiyoruz. Onumuzde hep bizim tempomuzdan yavas giden kosuculari yarmak icin, ekipten birkac kisin onden kosuyor. Istemeden rahatsiz ediyoruz onlari saga ya da sola kaymalarini rica ederek.

Boylelikle geciyoruz kopruyu, kalabalik icinde ilerlemek gercekten zor oluyor. Barbaros bulvarindan asagi saliyoruz arabayi. Kavsakta gecen senelere gore daha az insan var. Alkislamaya gerek gormemek biraz da baskalarinin yaptigini yucelteme duygumuzun eksik olmasindan sanki. Ismarlama iltifatlar aliyoruz. Kavsagi dondukten sonra kisa bir mola verip, parkurun en sevdigim bolumune geliyoruz. Evet kopru gecisi guzel, Galata, Eminonu, Sahil Yolu, Gulhane, Sultanahmet hepsi guzel ama Dolmabahce'de cinar agaclari golgesinde saga sola virajlarda genis yoldan kosmak ayri bir keyif benim icin.


6:55 pace'le buraya kadar geldik, ortalama 7:00 ile kosup 5 saatte maratonu hep birlikte bitirmek hedef. Dolmabahce sonrasi Inonu stadi geciliyor, tophane'de yol daralip yine kalabaliga boguluyoruz. 8K finish'ine kadar bu curcuna devam ediyor, ancak sonrasinda galata koprusune dogru rahatliyoruz.


Unkapani'na dogru donunce karsi seritte 15K'dan donenleri selamliyoruz. Yanlarina gidip elleri cakiyorum havada, kimine laf atiyorum, kimine gaz veriyorum. Stressiz bir maratonun boylede bir keyfi varmis. Unkapani sonrasi 15K donusude gecildikten sonra iyiden iyiye onumuz aciliyor. Bu kez karsi seritten gelen maraton kosanlari alkisliyoruz, onlarda bizi. Korler sagirlari agirlar seklinde birbirimizi destekliyoruz. Tek tuk gonulsuz zorla alkislayanlarda yok degil yollarda. Yegane guzel soyluyor, "elleriniz usumesin, alkislayin" 

Ilk U donusu, Eyup'den 14. kilometrede 1:36 ile planlanan sekilde geciyoruz. Ikinci yarinin daha yavas olabilecegi varsayimiyla tempoyu dusurmeden gitmemiz lazim ama sanki kopmalarda basliyor. Buraya kadar herkes sandalyeye sirayla el atip, istasyonlarda durup Martin'e de su ve yiyecek vererek gelebildik.

18. kilometre'de Unkapani'nda, 15K parkurundan ayrilip Aksaray'a dogru donuyoruz. Sarachane su kemerleri tum guzelligiyle, bize ait 4 seritli tatli bir yokusun sonunda tum ufkumuzu kapliyor. Sandalyeyi ben alip vucudumu one egerek itiyorum. Su istasyonunda duranlar yavas diyor, geride kalanlari bekleyelim. Yurumeye gecip bu manzaranin keyfini daha cok cikariyorum. Biz bunlari yasarken Martincik neler hissediyor acaba? Bu yabanci ulkede gozunun onunden gecenlere ne anlamlar yukluyor? Hizli ya da yavas diyebilmek icin kolunu dahi oynatamayan bu sanssiz cocuk, hic anlamadigi bir dilde cevreden gelen tepkilere ya da bos bakislarla, umarsizca onu izleyenler icin ne dusunuyor? 

Grup tekrar birlesip su kemerlerini gectikten sonra hasim Iscan gecidine giriyoruz. Bisiklet dukkanlari acik ama yol kapali musteri de yok. Aksaray'da alt gecide girince, kopru ustunde toplana kalabalikdan yogun alkis aliyoruz. her gectigimiz kopru altinda bagirip yankilanan seslerle kendimizi motive ediyoruz. Yenikapi'ya ulasinca karar verme ani, ya geride kalanlar beklenip vakit kaybedilecek ya da devam edilip 5 saatte finish gorulecek. Bu durumun ongorulup konusulmamis olmasini hakli olarak Suna dile getiriyor. Emin'i geride kalanlarla birakip devam etmeyi mantikli buluyoruz cunku daha yari yola dahi gelmedik ve buralarda beklersek ikinci yarida neler olabilecegini bilemiyoruz. 

Sahil yoluna cikinca maratondan donenleri tekrar gormeye basliyoruz. Once Aykut geliyor, Mert, Bahadir ve digerleri. Biz ortalama 7:00 pace'le ha yuruyerek, bazan durarak Bakirkoy'e dogru gidiyoruz. 21.1K yolun yarisi diyorum, tami tamina 2:30 da geciyoruz. Mukemmel bir ilk yari zamani.

Solda Marmara'da ruzgara dogru burnunu cevirmis onlarca gemi, ruzgarin bizi ittigini donene kadar pek farkedemiyoruz. Bakirkoy'e gelirken sagdaki apartmanin 5 katindakiler bizi alkislamak icin disari sarkiyorlar, U donus sonrasi hala ordalar. Birkac genc grup mactaymiscasina tezahurat yapiyorlar ama giderkende donerkende ordalar. Baskada kayda deger birsey yok. 28K'dan U donusu yapip sahil yolunu geri donunce ruzgar selam veriyor. Hadi bakalim Sarayburnu'na kadar boyle. Arabanin onune gecip Martin'e ruzgar gelmesin diye dusunuyoruz ama ne mumkun.

Birazdan ekipten kopanlari goruyoruz karsi seritte. Gelin diyoruz kestirmeden, donuste zaman olcumu yok nasilsa. Hepsi hayir diyor, bu maraton tam maraton olarak bitecek, birakmak, yilmak yok. Sahil yolunda inatci Aylin itiyor arabayi cogunlukla. Yokus bitince vericem, yaya gecidinde vericem, isiklarda vericem diye diye, bize hic vermeden itip duruyor. Ilk maratonunu kosan Beril hic kopmadan devam ediyor. Antrenman eksigine ragmen Suna ve Yegane de tempoyu dusurmeden kosuyor da kosuyor. Magali ise meger saglam ultra maratoncuymus. Martincik sessiz sedasiz gidiyor, ara sira annesinin teklifiyle su iciyor, pek birsey yemiyor. Ruzgara, gunese, en kotusu onunde soytarilik yaparcasina bizden hizli kosan kucuk cocuklara direniyor. Uyarilarimiza ragmen veletler bizi birakmadan zigzag cizerek kucuk adimlariyla kosturuyorlar. Birde Brezilya'li 3 kadin kosucu var. Yuru kos yaptikca hep yakaliyoruz onlari. Vamos Brasil diyorum her seferinde. Turuncu tek tip tshirtleriyle Rotterdam Running Ambassadors var bir de. Turk kosucularla muhabbet edip destek oluyoruz birbirimize.

Beril'in tek tek saydigi 20'lerde bitiyor, 30'lar baslaniyor sayilmaya, ama kalan ekip sabit pace'le su gibi akip gidiyor sahil yolunda cepheden esen ruzgara, tutulan kaslara ragmen. Ara sira durdukca yeniden ayni tempoyu yakalamak guc olmaya basliyor, durmadan yuruyelim diyor Suna tecrubesiyle. 32, 35 geciliyorken, finish noktasi uzerinde Sultanahmet minareleri gornuyor ama daha alinacak epey yol var o tepeye varmak icin. Zeytinburnu, Topkapi kavsagi, balikclilar, Yenikapi kavsagi'da geciliyor. Derken 38K'da karsidan Sener gelip el veriyor ekibe. 

Ahirkapi hafiften donulmeye baslanip, 4,5 saat once ustunde oldugumuz kopru gorununce, farkediyoruz asil ruzgarin ne oldugunu. Geriye dogru itse de bizi, yilmadan, ilave gucle Gulhane girisine girince kurtuluyoruz ruzgarin hismindan. Artik son kilometre, Dolmabahce'den sonraki en favori yerim. Gulhane parkindaki ceviz agaci. Haluk geliyor, Aysen geliyor karsidan, hepsi arkamiza takilip, finishe dogru alksilariyla destekliyor bizi. 


Gulhane Parki bitip de Sultanahmet'e dogru dik yokusu cikmaya baslayinca, sagdan soldan alkis tufani ve Martin nidalari yukseliyor. Son 500, 400, 300 sayarken duygu yogunlugu tavan yapiyor hepimizde, en azindan kendimde olani soyluyorum. Coskuyla giriyoruz finish'e. 5 saatte bitirebilmis olmaktan ote, takim halinde sag salim variyoruz, sarilip kutluyoruz birbirimizi. 

Uzun sure bizimle ayni tempoda kosan bir Hollandali, finish'de bizi kutluyor. "Bende bir babayim, bu cocugu gordukce, buram sizliyor (kalbini gostererek)" diyor. Gozleri dolarak "cok iyi bir is yaptiniz, sizi tanidigima cok mutluyum" diyor ve bana sariliyor. Sonra yasli gozlerle uzaklasiyor. Bu karsilikli duygu bagi bile degiyor 5 saatlik yorgunluga.    

                       






2 yorum:

  1. Bozcaada maratonunun profilini ararken buldum sizi, ağlayarak gidiyorum sayfanızdan...
    Yazan ellerinize, koşan ayaklarınıza sağlık....
    S.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. iyi dilekleriniz icin cok tesekkur ederim. bozcaada kosusu muhakkak bir kez yasanmali. mumkunse yari maraton parkuru :)

      Sil